14215,79%0,33
42,84% 0,06
50,65% -0,05
6179,38% -0,20
10014,28% 0,39
İnsan Haklarının Kaynağını Yeniden Düşünmek. Yüzyılın dünyasında en çok konuşulan kavramların başında “insan hakları" geliyor. Her bireyin doğuştan sahip olduğu temel haklar, modern dünyanın olmazsa olmazı. Fakat bu kavramlar sadece modern zamanların ürünüymüş gibi sunuluyor. Oysa tarih bize farklı bir şey anlatıyor. Bin dört yüz yıl önce, çölde doğan bir medeniyet, insan onurunu yücelten mesajıyla geldi: İslam.
İslam'da insan, yaratılmışların en şereflisidir. Kur'an-ı Kerim'de “Biz insanı en güzel biçimde yarattık" (Tin Suresi, 4) ayeti, bu anlayışın temelini oluşturur. Hz. Peygamber'in Veda Hutbesi'nde söylediği şu söz, bu eşitliğin en çarpıcı ifadesidir:
“Arap'ın Arap olmayana, beyazın siyaha üstünlüğü yoktur."
Bugün dünyanın dört bir yanında “özgürlük" üzerine tartışmalar sürerken, İslam'ın bu konudaki net tavrı çoğu zaman göz ardı ediliyor. Oysa Kur'an, inanç özgürlüğünü teminat altına alır:
“Dinde zorlama yoktur." (Bakara, 256)
İslam'ın inanç, düşünce ve yaşam tarzına dair bireysel özgürlükleri tanıyan bu yaklaşımı, ne yazık ki zamanla siyasi ve kültürel baskıların gölgesinde kaldı. Bu noktada suç, inançta değil; inancı çarpıtanlarda.
Tarihsel olarak da özgürlüğün teminat altına alındığı örneklerden biri, Hz. Muhammed'in hazırladığı Medine Sözleşmesi'dir. Farklı dinlere ve kavimlere mensup topluluklar arasında adil bir yaşam ortamı sağlayan bu sözleşme, bir tür anayasa niteliğindedir. Bugün çokkültürlü yapıları yönetmekte zorlanan çağdaş toplumlara örnek olabilecek bir belge.
Ancak şunu da teslim etmek gerekir ki, bugün İslam dünyasında insan hakları sicili iç açıcı değil. Kadın hakları, ifade özgürlüğü ve hukuk devleti gibi temel alanlarda ciddi sorunlar var. Fakat bu, İslam'ın öğretilerinden değil; bu öğretilerin ihmal edilmesinden kaynaklanıyor. Kur'an'ın özüne dönmek, adaleti ve özgürlüğü yeniden inşa etmenin ilk adımı olabilir.
Unutmayalım: İslam, insanı hem dünyada hem ahirette özgürleştirmeyi hedefler. Asıl özgürlük, bir insanın kendi vicdanıyla baş başa kalabildiği andadır. Ve belki de, hakikatin peşinden gitme cesareti, en büyük insan hakkıdır.