Bu ülkede üniversite dediğin şey artık bilim üretmiyor; eş taşıyor, akraba yerleştiriyor, torpille kadro dağıtıyor. Rektörler kampüsleri yönetmiyor, kendi çevresine rant ve rahatlık alanı kuruyor. En son skandalda, bir rektör kendi eşini memnun etmek için koskoca bir bölümü başka bir ile taşıdı. Evet, yanlış duymadınız: Kişisel konfor için koca bir akademik yapı yerinden edildi.
Bu artık sıradan bir kepazelik değil, akademik çürümenin son perdesidir.
Üniversiteler Aile Şirketine Dönüştü
Bugün üniversitelerde kadro alanların önemli bir kısmı, ya bir rektörün akrabasıdır ya da dekanın eşi, amcaoğlu, bacanağı, eltisidir. Bilgiyle değil soyadıyla yükselen bir güruh, üniversiteleri esir almış durumda. Rektörlerin CV'si değil, eş-dost listeleri önem kazanmış.
Bu kadrolar için yarışan, yıllarını bilime vermiş binlerce genç akademisyen ne mi oluyor? Hiçbir şey. Çünkü onların torpili yok, tek dayanakları emekleri. Ve bu sistemde emek, bir hiçtir. "Yurt dışında doktora yapmışsın, uluslararası makalen varmış, iyi İngilizce biliyormuşsun" diyorlar "" "Bize ne?"
Atanamayan Gençler: Kaybedilen Bir Kuşak
Bu ülkenin dört bir yanında, sabah akşam KPSS çalışan, YÖK kadrolarını takip eden, akademik ilanları nefesini tutarak bekleyen yüz binlerce genç var. Onlar yıllarca eğitim almış, gecelerini tez yazarak, gündüzlerini araştırma yaparak geçirmiş. Şimdi ne yapıyorlar biliyor musunuz? Kuryelik. Çağrı merkezi. Market kasası. Ya da işsiz.
Çünkü onların yerini çoktan birileri aldı: Rektörün eşi, müdürün kızı, milletvekilinin bacanağı...
İşte Türkiye'nin üniversite manzarası budur: Bilimin değil, biatın yükseldiği, yetenekli gençlerin dışlandığı, vasatın ödüllendirildiği bir enkaz.
Kalitesizlik Ödüllendiriliyor
Bugün birçok fakültede öğrenciler, bırakın eğitim almayı, sınıfa giren hocayı ciddiye bile almıyor. Neden mi? Çünkü karşılarında, sınavla değil torpille gelmiş bir 'profesör' var. Çünkü öğrenciler bile kimin nasıl kadro aldığını görüyor artık. Akademik unvanlar içi boşaltılmış, saygınlık yerle bir olmuş durumda.
Gerçek akademisyenler dışarıda soğukta beklerken, içeride sıcak odalarda CV'siz adamlar rektörlükten emir alıyor.
Bu Sessizlik Suç Ortaklığıdır
Ve en vahimi ne biliyor musunuz? Bu rezilliğe herkes susuyor. Hocalar korkuyor, öğrenciler umudunu yitirmiş, YÖK görmezden geliyor. Herkes "bana dokunmasın" derdinde. Bu sessizlik, bu düzenin devamına hizmet ediyor. Çünkü liyakatsizlik sadece tepede değil; artık kanıksanmış, normalize edilmiş, hatta savunulan bir hastalık hâline gelmiş.
SON SÖZ:
Bir rektörün eşini memnun etmek için bölüm taşıdığı bir ülkede, binlerce gencin hayatı yerle bir ediliyor. Üniversiteler artık akraba çiftliğine dönmüş durumda. Gençlerin umudu tükenmiş, akademi itibarını kaybetmiş, bilim ise öksüz kalmıştır.
Ve biz hâlâ sustukça, bu çürüme büyüyecek.
Bilgiyle değil, torpille yürüyen bu düzen yıkılmadan; ne adalet yerini bulur, ne gençlik geleceğe umutla bakabilir.
Söylemek lazım: Bu düzende "atanamayan" genç değil, ahlaktır.