Her gün sofralarımızda çeşitli nimetlerden yiyoruz, içiyoruz. Bazen önümüzdeki yemekleri beğenmiyoruz bile. Çoğu zaman da farkına varmadan isrâfa düşebiliyoruz. Oysa dünyanın farklı yerlerinde nice insan açlıkla mücadele ediyor. Kimileri açlıktan kıvranıyor, kimileri ise bir lokma bulamadan hayata gözlerini yumuyor.
Fakat, Kur'an, bize her canlının rızkının Allah'a ait olduğunu bildiriyor (Hûd, 6). Peki, madem rızkın sahibi Allah, neden kimi insan hâlâ açlıkla sınanıyorken kimisi açlıktan vefat ediyor?
Çünkü Allah, yarattığı her canlıya uygun rızıklar yaratmıştır. Bununla birlikte canlıların yapısını da rızıklarını elde edebilecek şekilde donatmıştır. Bu sebeple insana akıl ve irade, hayvanlara ise içgüdü verilmiştir. O zaman Allah'ın rızka kefil olması, "çaba göstermeye gerek yok." anlamına gelmez. Hayvanlar nasıl içgüdüleriyle rızıklarını arayıp buluyorsa, insanlar da akıl ve iradelerini kullanarak çalışmak, üretmek ve gayret etmek durumundadır.
Ancak kimi insan, akıl ve iradesini kullansa da yine sınırlı imkânlara ulaşabiliyor ve zorlu bir hayat sürebiliyor. Elbette Yüce Allah, insanı en iyi bilendir; kimin bu durumda kalacağını da bilmektedir. Bu yüzden Allah, bolluk ve zenginlik verdiği kullarına bir sorumluluk yüklemiş ve onlara zekât vermeyi emretmiştir. Nitekim denilmiştir ki, dünyada yalnızca birkaç zengin insan zekâtını hakkıyla verse, yeryüzünde aç insan kalmaz. Herkesin zekâtını verdiğini düşünün"¦ Bunun yanında dinimiz sadaka vermeyi, infak etmeyi, ihtiyaç sahibi insanlara gücümüz nispetinde yardım etmeyi ve hayırda yarışmayı çokça teşvik etmiştir.
Ama ne yazık ki doymayan gözler, paylaşmayan eller ve kararan kalpler yüzünden nice insanlara rızık ulaşmıyor. Buna göre diyebiliriz ki, bugün açlıktan ölen bir çocuk ve hâlâ açlıkla sınanan nice insan, aslında Allah rızık vermediği için değil; insanların sorumluluğunu yerine getirmediği içindir. Yani kimi insan paylaşmadığı, kimisi de rızkın başkalarına ulaşmasını engellediği için açlık devam ediyor ve insanlar ölüme terk ediliyor.
Sonuç olarak: Rızkın gerçek sahibi Allah'tır. O, rızkı yaratmış ve yeryüzüne serpiştirmiştir. Canlılara da bu rızıkları elde etme kabiliyetleri vermiştir. Ayrıca bolca rızık verdiği bazı kullarına bu rızıklardan bir kısmını ihtiyaç sahiplerine de ulaştırmalarını emretmiş; hayırda yarışma konusunda da teşvik etmiştir.
Böylece insan, aynı zamanda rızkın hem emanetçisi hem de aracısı konumundadır. O halde sorumluluğumuz açıktır: Nimeti sadece kendimize saklamamak; başkalarına da ulaştırmak. Sofralarımızı paylaşmak, ekmeğimizi bölmek, ihtiyaç sahiplerine el uzatmak"¦ İşte gerçek sorumluluk ve insan olmanın gereği bu değil midir?
Hakan Bayram