Tarih: 04.08.2025 10:33

“Akademide Torpil Tezi: Nasıl Liyakatsiz Olunur?"

Facebook Twitter Linked-in

2025 yılı itibarıyla kamuoyuna yansıyan ve yükseköğretim kurumlarında "usulsüz atamalar" ya da "sahte belgelerle akademik kadrolara yerleşme" iddialarını içeren haberler, Türkiye akademisinin temel yapı taşlarını tartışmaya açmıştır. Sayılarla ifade edilen 400 kişiyle ilgili başlatılan idari ve adli süreçler devam ederken, bu gelişmeler yalnızca bireylerin değil, sistemin genel işleyişinin de sorgulanmasına neden olmuştur.
Türkiye'de akademik kariyer süreci, belirli sınavlar (ALES, YDS), bilimsel yayın performansı, mülakatlar ve etik ilkeler çerçevesinde şekillenmektedir. Bu süreç, ideal şartlarda objektif, ölçülebilir ve şeffaf olmalıdır. Ancak uygulamada zaman zaman bu ilkelerin aşındığı; akademik atamaların bazı kurumlarda liyakatten çok tanıdıklık, siyasi referans ya da kişisel ilişkiler doğrultusunda şekillendiği yönünde yaygın bir algı oluşmuştur. Bu algının haklı ya da haksız olması bir yana, kurumlara duyulan güveni etkilediği yadsınamaz bir gerçektir.
Bu tür haberler kamuoyunda sadece akademik sistemi değil, genel olarak kamuya güveni de sarsmaktadır. Özellikle yıllarını çalışmaya adamış genç araştırmacıların, bilim insanı adaylarının motivasyonunu kırmakta, bazı durumlarda beyin göçünü hızlandırmaktadır. Türkiye'den yurt dışına akademik amaçla çıkan pek çok genç, yalnızca ekonomik nedenlerle değil, adalet ve fırsat eşitliği arayışıyla da bu kararı almaktadır.
Elbette Türkiye'de çok sayıda nitelikli, liyakatli ve etik değerlere bağlı akademisyen görev yapmaktadır. Ancak bu yapının içindeki bazı örnekler, tüm sistemi töhmet altında bırakmakta; hem içeriden hem dışarıdan güven sorunu yaratmaktadır. Bu noktada, gerçek çözüm; bireysel suçluların tespiti ve cezalandırılmasından öte, sistemi tüm bileşenleriyle birlikte daha şeffaf ve adil hâle getirmekten geçmektedir.
Yükseköğretim kurumlarının, atama ve yükselme süreçlerini daha açık, denetlenebilir ve herkes için erişilebilir hâle getirmesi bir zorunluluk hâline gelmiştir. Gerek Yükseköğretim Kurulu (YÖK), gerek üniversite senatoları bu süreçte yalnızca yönetici değil; aynı zamanda etik ve toplumsal sorumluluk taşıyan aktörler olarak hareket etmek zorundadır.
Gerçek şudur:Türkiye'nin gençleri yeteneklidir, çalışkandır ve fırsat verildiğinde dünya çapında başarılar elde etmektedir. Ancak bu potansiyelin hayata geçebilmesi, yalnızca bireysel çaba ile değil; adil bir sistemle mümkündür. Bu nedenle, akademi yalnızca geçmişin birikimini taşıyan bir kurum değil; aynı zamanda geleceğe duyulan güvenin sembolü olmak zorundadır.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —